19 Nisan 2009 Pazar

Sinemanın arka odası!

Türk sineması büyük bir ivme kazanırken ustalarla ilgili yapılan belgeseller de bir bir ortaya çıkıyor. Halit Refiğ, Memduh Ün ve Tolgay Ziyal belgeselleri İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu. Anthony Quin'in Osmancık dizisi için neden gelemediğini Tolgay Ziyal açıkladı.

İstanbul Film Festivali, yerli yabancı film ve belgesellerle izleyiciyi kendine bağlamayı sürdürüyor. Türk sinemasındaki gelişmeyle birlikte, az da olsa sinemanın arka odalarında dolaşan belgeseller yapılıyor. Önceki gün Türk sinemasının geçmişiyle seyirciyi yüzleşmeye çağıran üç belgeseli ardı ardına izledik. Pera Müzesi Sinema Salonu'nda gerçekleşen gösterim, içimizdeki umudu çoğalttı. Çünkü nesiller arası geçişte sert rüzgarlar esen nadir bir sinema bizimki. Yenilerle eskileri birbirine bağlayan köprüler o kadar kırık dökük ki, yıkık köprüden geçebilmek neredeyse imkansız gibi. İşte bu imkansızlığı ortadan kaldırabilecek minik çalışmalar insanı heyecana sevk etmesin de ne yapsın.

Yeşilçam sinemasının efsane görüntü yönetmenlerinden Çetin Tunca, ayağını ileri doğru atabilen bir isim olarak karşımıza çıktı. İlerleyen yaşı dolayısıyla meslekten uzak duran ama kameralarını bırakmamış bir ustanın adeta son dönemde 'hafıza'sını tazeleme girişimi, bize iki yeni belgesel getirdi. Gösterim öncesi Atilla Dorsay, bir sunum yaptı ve izleyiciye ortaya konan işin ne kadar anlamlı olduğunu hatırlattı. "Bu yıl İstanbul Film Festivali'nde gösterilen filmler arasında Türk sinema örnekleri beşte bire ulaştı" diyen Dorsay, eski ustalara dair belgesel filmlerin izleyici bulmasından oldukça memnundu. ABD sineması dışındaki sinemaları ulusal sinema olarak gören Dorsay, ulusal sinemanın hem geçmişe eğilmek hem de yeni üretimi desteklemek zorunluluğunun altını çizdi. "Bu ikisini koşut biçimde aynı güçle paralel yürütme sayesinde varolunabilir" tespitini yapan Dorsay, Yeşilçam sinemasınca gerçekleştirilen binlerce filmden sadece yüzlercesini koruyabildiğimiz gerçeğiyle bizi yüzleştirdi. Onarmayı başaramadığımız, yağmurlu ve çizik filmler bugün TV'lerde gösteriliyor ve neredeyse Yeşilçam'ın alameti farikası gibi görülüyor. Dorsay'a göre bu savunulması gereken bir şey değil, bu filmlerin onarılması gerekiyor. Yeşilçam o çizik görüntülerden oluşmuyor sadece çok daha önemli şeylerden oluşuyor diyor Dorsay ve ekliyor: "O dönemi oluşturmuş, birkaç kuşağı etkilemiş olan -bugün bize çoğu komik gelse de- o filmleri çeken ustalar hakkında belgeler, belgeseller, kitaplar yok."

Seneler geçti, arşiv yok!

İzleyiciyle buluşan belgesellerden ikisi Halit Refiğ ve Memduh Ün üzerine. Bu yapımların yönetmeni Çetin Tunca, Türk Sineması'nın görsellik ustalarından biri. Neredeyse bütün yönetmenlerle çalışan Tunca, 80'ler boyunca Atıf Yılmaz'la birlikteydi. "O dönemde renkli sinema alanındaki çalışmaları birer estetik başyapıt" olarak gören Dorsay, amatör bir kameraman gibi, mesleği bırakmasına rağmen her toplantıda hazır olan Tunca'nın emekleriyle oluşan belgesellerin önemine dikkat çekti. Türk sinemasında Türk filmi çok, ama kamera arkasını görüntüleyecek malzeme çok az diyen Çetin Tunca ise, "50 senemiz geçti ama arşiv bulamadık, ben de madem yok, ben bir yerlerden başlayayım dedim" diyerek özetliyor çalışmasının başlangıcını.

Atilla Dorsay'ın sunumunu yaptığı üçüncü yapım Sadık Battal'ın yönettiği Tolgay Ziyal belgeseli idi: "Üçüncü film, tanınmış bir filmin yönetmeni değil, Tolgay Ziyal'i belki hiç duymadınız, oysa yönettiği bazı filmler var. Yeşilçam'a esas katkısı, sayısız filmde asistanlıkla başlayıp yardımcı yönetmen olarak çalışması, birçok filmin çekim öncesi altyapısını hazırlaması ve bu alanda sinemamıza bilinmeyen, bilenlerin bildiği katkılarda bulunmuş olması. Bu film deyim yerindeyse neredeyse diğerlerinden bile ilginç. En azından diğer ustaları tanıyoruz. Sinemaseverliğiniz varsa bir parça bilirsiniz. Ama Tolgay beyi hiç tanımıyorduk. Bilmediğiniz şeyler öğreneceksiniz."

Dorsay'ın tanımadığını söylediği Ziyal'le ilgili sözleri bilmezden gelme mi, yoksa görmezden gelme mi, bilmiyorum. Dilerim ki, bizim ilgisizliğimizin faturasını kesmek için sunumuyla bizi şaşırtmaya çalışmış olsun!

Yaptığı filmlerin huzuru

Halit Refig belgeselinde yönetmenin anlatımıyla dönem dönem ilerlemeyi tercih etmiş Tunca. Sinema ve müziğin yapısal olarak birbirine yakın olduklarını söyleyen Halit Refiğ, konulu filmler açısından düşünüldüğünde edebiyatla da ortaklığının ortaya çıkacağını söylüyor.

Belgesel için görüş veren Ayşe Şasa'ya göre, "Toplumsal gerçeklik anlayışından adeta daha metafizik boyuta doğru, insanın kainattaki varoluşunu, yani ben bu dünyada neden varım, nasıl var oldum, nerede duruyorum sorularına bile yaklaşabilecek boyutlar görülüyor" Halit Refiğ sinemasında. Kendisini şanslı hissettiğini söyleyen Refiğ ise, 'yapamamış olduklarımın değil de yapmış olduklarımın huzurunu yaşamaktayım' diyerek özetliyor son durumunu.

Uçuk filmlere özenmeyin

Memduh Ün, hayata sinema gözüyle bakan bir yönetmen. Çetin Tunca belgeselde sesli anlatıma da yer vermiş. Ama anlatıcının isminin Seyfetdin Kartal olmasına şaşırdım. Ben sevgili arkadaşım Seyfullah Kartal'ın diğer ismini bilmiyordum!

Kendi kendini yetiştiren ve hiç beklemediği bir anda sinemaya giren Memduh Ün, 1948'den bugüne sayısız filmde çalıştı, filmler yönetti. Sinema yapmak isteyen gençlere öğütleri dinlenesi Memduh Ün'ün: "Okuyun, okuyun, okuyun! Altyapınızı oluşturun ve hayatı gözlemleyin. Türk adet ve ananelerini, Türk insanını, Türklerin arkadaşlığını, dostluğunu, komşuluğunu, hayata bakışını yansıtan filmler yapın. Uçuk filmlere ÖZENMEYİN!"

Türk filmlerinin görünmez kahramanı

Sadık Battal'ın belgeseli, Tolgay Ziyal'in Türk sineması için nasıl bir şans olduğunu ortaya koyuyor. Yücel Çakmaklı ile de çalışan Ziyal, yönetmenliği bırakıp asistanlığı tercih etmiş bir isim. Sinan Albayrak'ın seslendirdiği belgesel, görünmez kahramanlar sayesinde neler yaşanabildiğini de gösteriyor sinemada.  "Bir sinemacı iyi bir film yapmaya niyet ederse, ciddiyse, disiplinliyse, biraz işe iş diye bakıyorsa o başarır"

Bu cümle Tolgay Ziyal'in farkını ortaya koyuyor. İnsanların gözlerinde büyüttükleri, zor olarak gördükleri pek çok şey, bu cümle karşısında eriyor. Tolgay Ziyal, bugün bile ilk filmini yapan yönetmenlerin ilk başvurdukları kişi. Çok izlenen, büyük yankılar uyandıran filmler yazıp yönettikten sonra asistanlığa geri dönen Ziyal, sinemadaki yerinin yönetmen yardımcılığı olduğuna karar vermiştir. Gerisini Sadık Battal'ın cümleleri, Sinan Albayrak'ın sesiyle söylersek; "Bu kritik karar, Tolgay Ziyal isminin geri planda kalmasına, fakat Türk sinemasının öne çıkmasına, güçlenmesine, hızla gelişmesine yol açmıştır. Tolgay Ziyal kendi adının değil Türk sinemasının görünür olmasını arzu etmiştir, tıpkı türkülerde olduğu gibi. Pek çok türkünün ozanını bilmeyiz ama değerini bilir ve söyleriz. Demir gibi kalıcı filmler yapılmasında kilit rol oynayan bir adsız kahraman olmayı seçmesi, bu topraklarda çok tanıdık bir tutumdur. Asistan Ziyal, kendini geri planda tutan ve sadece hakikati öne çıkarmaya çalışan soylu geleneğin son temsilcilerinden biridir."

Yönetmenken asistanlığı tercih etti

Sinema  izleyicisini de düşünen bir isimdir Ziyal. "Seyirciyi aptal yerine koyan sinemacılar var. Bu izleyici filmden anlamaz diye düşüne insanlar. 300 lira ile iki çocuklu ev geçindiren ev kadınları var bu ülkede, bir de ekonomistler. O kadar az parayla geçinsinler, bir sinemaya gitsinler de görelim. Pek çok gecekondu bölgesinde çekimlerde bulundum. Sınırlı imkanlarına rağmen tertemiz evleri vardır bu azla geçinenlerin. Seyirciyi küçümsemek en kolayıdır" Tolgay Ziyal'in birlikte çalıştığı yönetmenlerden Osman Sınav, farkı şöyle ortaya koyuyor: "Staja gidiyor çocuklar. Diyorlar ki, mizansen kuran yönetmen görmedik. Her şey hazır, yönetmen sadece monitöre bakıyor, evet, tamam, peki! Son dönemde herkese imkan var dizilerde. Bu imkan meselesi paldır küldür işler yapılmasına, kalitenin düşmesine sebep oluyor. Tolgay Ziyal gibi atmosfer kuran, emek veren insanlar oluşmuyor, geriye kalmıyor. Yönetmenliği kolayca yapabilecekken, hayır ben bunu yapmayacağım, kendimi gördüm, tarttım, herkes bunu yapar, yapılamayanı yapayım diyen bir adam Ziyal." Hollywood'da çoğu bilgisayar programlarıyla yapılan planlamalar Tolgay Ziyal'ın beynindedir. Bitmeyen bir enerji Ziyal. Onunla çalışan pek çok isim, "Tolgay Ziyal varsa bu iş keyif alınarak ve kaliteli bir şekilde biter" diyor. Ziyal bu memnuniyeti şöyle yorumluyor: "Ben çalışıyorum. Her gelene bir şeyler öğretmek için adeta çırpınıyorum."

40 yılı aşkın bir süredir Tolgay Ziyal'le çalıştığını dile getiren yönetmen Yücel Çakmaklı, "Türk sinemasında her alanda çalışmıştır. Bizde profesyonelce yönetmen yardımcılığını seçen tek isimdir Tolgay. 70'lerin başlarında Elif Film'den itibaren birlikte çalıştık. Ama asıl ikinci dönemde, TRT'de yaptığımız dizilerin bütün yükünü o çekmiştir."

Minyeli ile sinema hopladı

Küçük Ağa dizisinin hiçbir eksiğinin olmadığını söyleyen Tolgay Ziyal, bugün bile öyle bir dizinin çekilemeyeceğini söylüyor. Türk sinemasının uzun aradan sonra sıçrama yaptığı dönemi Ziyal'dan dinleyelim: "Filmcilik artık bitmişti. Film denen şey yapılamıyordu. Bir gün tencere fabrikası olan, sinemaya da amatörce meraklı Mehmet Tanrısever adlı temiz kalpli insan, genç sinemacılarla konuşmuş, onlar da Yücel'i bulmuş. Minyeli Abdullah filmi o parayla çekildi. Temiz bir iş yaptık. Herkes başarısız olacak diye bakarken, film büyük iş yaptı, sinema tekrar hopladı, sinema dönüş oldu.

Anthony Quin, neden gelemedi

Tolgay Ziyal'ı üzen şeyler olmamış mıdır? Anthony Quin'in oynatılacağı Kuruluş dizisini anlatırken içi gidiyor: "Osmanlı'nın kuruluşunu anlatan senaryoyu Tarık Buğra rahmetliye ısmarladık. Bir patırtı içinde çektik diziyi. On ayda ama koşturarak çektik. 12 bölüm, asgari bir saatten 12 saatlik film oldu. Bu devletin malı, para biterse ne yapalım diye düşünmedik. TRT haftalık veriyordu parayı. Madem üstümüze aldık bu yükü, bitirelim telaşıyla perişan olduk. 600 at kullandık filmde, 100 kamyon lazım, biniciler için yer lazım. O kadar çok konuşuldu ki hakkında. Sıkıntılarına göğüs gerdik. Anthony Quin'i getirelim dedik. Evet cevabı geldi. Ertuğrul Gazi çekimlerini Quin'in gelişine göre düzenledik ve sonraya bıraktık. Ankara önerdiğimiz parayı fazla buldu. Quin'e yarısını teklif ettik. Ona da evet dedi. Ama Ankara'dakiler ona da hayır dedi. O gün önerdiğimiz parayı bugün en süfli bir firma bile kolayca verir. Öyle bir organize etmiştim ki, Quin helikopterle inecek ve hiç zahmetsiz çekilecekti sahneler. Bize sadece yorgunluğu kalacaktı. Dizi uluslararası alanda da epey ses getirecekti. Ama olmadı" Türkiye'nin sinemaya neden yatırım yapması gerekiyor, buna ilginç bir örnekle cevap veriyor Ziyal: "Amerika otoritesini sinemaya borçlu. Eğer sinemasını alırsanız, bir kağıttan kaplana dönüşür ABD. Obama'nın yaşına, rengine bakın. Biraz oturup düşünürseniz, sinemanın gücüyle oluştuğunu görürsünüz olan bitenin."

Bünyamin Yılmaz
milligazete.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder