KIZ KARDEŞİM: MOMMO
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Türkiye yapımı
Türü ve Süresi: Duygusal Drama / 100 dakika
Yönetmen: Atalay Taşdiken
Senaryo: Atalay Taşdiken
Görüntü: Ali Özel
Ses Kayıt: Mustafa Bölükbaşı
Müzik: Erkan Oğur
Kurgu: Serhat Solmaz
Sanat Yönetimi: Fazilet Sezgin
Oyuncular: Elif Bülbül (Ayşe), Mehmet Bülbül (Ahmet), Mete Dönmezer (Hasan Dede), Mustafa Uzunyılmaz (Kâzım), Mehmet Usta (İstanbullu Bakkal), Ali Bakır (İbrahim), Mehmet Çiğdem (Hüseyin)
Yapımcı Şirket: At Yapım
Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film
İçerik Uyarıları: Her yaş grubundan izleyici için uygundur.
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: mommofilmi.com
Yıldız Puanı: * * *
9 yaşındaki Ali ve kızkardeşi Ayşe, annelerinin ölümünden sonra ikinci kez evlenen babalarının yeni eşi onları istemediği için, zorunlu olarak dedelerinin yanına gönderilirler. Yarı felçli olup kendi dertleriyle boğuşan Hasan Dede'nin ise onlara sunabileceği, altına sığınılacak yarım yamalak bir çatı ve günlük bir tas yemekten daha öte serveti yoktur.
Derin bir sevgisizlik ve ilgisizlik içinde meçhul bir geleceğe doğru savrulan iki küçük çocuk, sık sık babalarını, onun müşfik kucağını özlerler. Özellikle de yufka yürekli Ayşe… Ancak, yapacak fazla bir şey yoktur; aile ocağının yeni patronu “üvey anne” onların yüzünü bile görmek istememektedir. Öte yandan, Hasan Dede'nin iki çocuğa ne denli zor koşullar altında bakmaya çalıştığını gören konu komşuları da bu duruma isyan hâlindedir. Kendilerine göre iyi niyetli bir tavır içinde, yaşlı adama sık sık torunlarını zengin ailelere besleme olarak vermesini telkin ederler. Bu iç burucu çözüm önerisi ise iki kardeşin birbirinden kopması sonucunu doğuracaktır.
Özetle, Ali ve Ayşe, bırakın daha iyi bir hayatın hayâlini kurmayı, içinde bulundukları o derme çatma mevcudu bile koruyamaz durumdadırlar. Şu dünyadaki varlıkları, çevrelerindeki herkesin keyfini kaçıran kocaman bir soruna dönüşmüştür âdeta…
Hâl böyle olunca da iş başa düşer; adına “akıl” denilen o narin kuşun küçücük kafataslarının içinden kutulup uzaklara uçup gitmesini engelleyecek olan kişi yine Ali olacaktır. Henüz kendisi sevgiye ve ilgiye muhtaç bir çocuk olan bu minik adam, yaşını çok aşan bir olgunluk içinde, çaresiz kız kardeşi için bazen bir anne, bazen baba, bazen de ona hayatın çetin ceviz yollarında ilk kılavuzluğu yapan bir bilgeye dönüşür. O artık, kime tutunacağını bilemeyen kardeşinin hayattaki yegâne kahramanıdır; kendi hayatına ve geleceğine zerre kadar değer vermeyen korkusuz bir kahraman…
REKLÂMCILIKTA PİŞTİKTEN SONRA BEYAZPERDEYE
“Kız kardeşim: Mommo”, 1964 Beyşehir-Konya doğumlu yönetmen Atalay Taşdiken'in ilk uzun metrajlı sinema filmi… 1985 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik Bölümü'den mezun olan Taşdiken, eğitimiyle ilişkili bir alanda kariyer yapmak yerine, çalışma hayatına doğrudan doğruya reklâmcılık sektöründe başlamış.
Bu sektörde “karanlık oda teknisyenliği”nden başlayarak sırasıyla “medya ilişkileri sorumluluğu”, “metin yazarlığı” ve “kreatif yönetmenlik” gibi görevler üstlenen sanatçı, geride kalan 20 yılda 300'ün üzerinde reklâm filmi yönetmiş, 30 dolayında reklâm kampanyasında ise kreatif ekip lideri olarak çalışmış. Taşdiken, 1993 yılında, Türk, Rus ve Özbek ortak yapımı “5 Numaralı Kamp” adlı ilk drama çalışmasıyla yönetmenlik serüveninde önemli bir adım daha atarken, “Güneş bile zor ayrılır bu şehirden” isimli belgeseliyle de 1'inci Köyceğiz Ulusal Film Festivali'nde bir “Jüri Özel Ödülü” kazanmış.
Reklâm dünyasında uzun yıllar boyunca kreatif pozisyonlarda çalışmış kişiler gün gelip de sinema alanına el attıklarında, onlara “çiçeği burnunda yönetmen” ya da “sinema çaylağı” demek bence pek isabetli bir yaklaşım olmuyor. Çünkü, daha önce de başka bazı örneklerde gözlendiği üzere, “reklâm” ve “kısa film”in mutfağında esaslı bir biçimde pişip zengin deneyimler kazanan öykü anlatıcılarının, beyazperde için çalışmaya başladıklarında bu yeni alanı da öyle aman aman yadırgamadıklarına tanık oluyoruz. Belki içerik kalitesi itibarıyla hedefi her zaman 12'den vuramasalar da reklâm kökenli çoğu yönetmenin önceki bilgi ve gözlemlerinin ışığında sinema estetiğine son derece yapıcı katkılarda bulundukları yadsınmaz bir gerçek. En azından görüntü yönetimi, kurgusu ve ses kaydıyla sapır sapır dökülmeyen, biçimsel açıdan iç açıcı filmler çıkıyor bu kuşağın elinden…
Atalay Taşdiken de son derece mütevazı bir bütçe ve pek çoğu amatör olan oyuncuların katılımıyla gerçekleştirdiği ilk sinema filmi “Kız kardeşim: Mommo”da, kendisi için görece bildik olan bir öykü anlatı yönteminin diğer sırlarını çok kolay çözmüşe benziyor. Tıpkı oyuncu kullanımında benzer bir tercihin iki önemli ustası, Nuri Bilge Ceylan ve Ahmet Uluçay gibi, “içtenliğin sineması” diyebileceğimiz bir yaklaşım içinde, elindeki insan malzemesinin acemiliklerini, “dramatizasyon” anlamında yetersiz kaldığı noktaları bile yapıtı lehine hoş birer kazanıma dönüştürmeyi başarmış yönetmenimiz. Sözgelimi, iki yıldır ciddi bir rahatsızlık -felç- yaşayan aktör Mete Dönmezer'in, bu filmde kendisi gibi felçli bir dedeyi canlandırması, hem söz konusu sanatçının onore edilmesi ve meslekî motivasyonunun devamı, hem de filme kazandırdığı olağanüstü doğallık duygusu itibarıyla saygı duyulası bir karar olmuş.
Taşdiken, memleketi Konya'nın Hüyük ilçesine bağlı Çavuş kasabasında çektiği filminin oyuncu kadrosunun önemli bir bölümünü yörede yaşayan amatörlerden oluştururken, başrolü üstlenen iki küçük oyuncu da yine aynı ilçedeki okullar taranarak bulunmuş. Düşük bir bütçenin, alçakgönüllü bir kastın ve sakin bir anlatımın hiç de sakil durmadığı, aksine hüzünlü öyküsünü pek güzel tamamladığı, son dizesini de içiniz burularak tükettiğinizde gözyaşlarınıza engel olamadığınız, kamerayla yazılmış bir şiir bu…
“BAĞIMSIZ” NİTELEMESİNİ SONUNA KADAR HAK EDEN BİR YAPIT
Son yıllarda, “bağımsız sinema/sinemacı” sıfatının, özellikle “bağımsızmış gibi yapan” kimi Amerikalı yönetmenler ve onların Miramax gibi büyük stüdyoların desteğiyle çektikleri sözümona sistem karşıtı filmlerde anlam ve mecraından epeyce kaymış bir biçimde kullanıldığına tanık oluyoruz. Bu soylu pâyenin ona buna bol keseden dağıtımı da öykülerini endüstrinin beylik anlatım kalıplarına teslim olmadan, erişebildiği imkânlar çerçevesinde, fakat sonuna kadar da kendi bildiği gibi anlatmayı deneyen gerçek bağımsızların sinemasal çabalarının gölgede kalmasına yol açıyor.
Rayından çıkma eğilimindeki bu sıfatı yeniden aslî pozisyonuna doğru çekersek, “Kız kardeşim Mommo”, kendine özgü sinema dili, perdedeki etkilerini doğallıklarına borçlu olan deneyimsiz oyuncu kadrosu, paranın gücünden ziyade gönülden bir inanmışlık ve karşılıklı dostluk ilişkileri içinde yürütüldüğü hissedilen prodüksiyon süreci, gerçekten yaşanmış ve her an ülkenin her yerinde başka başka insanlar tarafından yaşanmakta olan trajik öyküsüyle, “bağımsız sinema” tanımını dibine kadar hak eden bir çalışma…
Bir “ilk film” için yeterince doygun olan bu yapıtı, doğrusu ya çok sevdim. Kimbilir, belki bunda filmin sinemasal yetkinliği kadar, bilinçaltımda bir yerlerde yırtıcı bir kuş gibi duran ve her fırsatta yüreğime attığı perçelerle kendini hissettiren travmatik bir ruh hâli, “babasına doyamamışlık” duygusu da etkili olmuştur. Çünkü, filmin iki küçük kahramanının babalarını içten içe özleyip bir türlü kavuşamamaları gibi, benim hayatımda da -bambaşka gerekçelerle de olsa- benzer bir özlemle yanıp kavrulduğum uzunca bir dönem var.
Kişilerin perdede izlediği öyküden etkilenme gerekçeleri her ne olursa olsun, sonuç itibarıyla bu filmi gören ve ödüllendiren yerli-yabancı bütün izleyiciler ortak bir noktada buluştular: Türk sineması, “trajedi”yi büyük bir ustalıkla anlatmaya aday yeni bir yönetmen daha kazandı.
İki çocuğun umuda bir türlü geçit vermeyen trajik hayatı üzerinden, çözülmeye yüz tutmuş aile bağları, yanısıra da kardeşlikte dayanışma, sevgi ve fedakârlığın değeri gibi insanî hâllere ilişkin son derece güçlü sözler söyleyen “Kız kardeşim: Mommo”yu özellikle çocuklarınızla birlikte izleyin.
19.04.2009
ALİ MURAT GÜVEN
alimuratg@yahoo.com
Yeni Şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder