19 Nisan 2009 Pazar

Beşirle Vals'ın önemi nedir?!

Beyrut’a giren İsrail ordusu, İsrail yanlısı Falanjistler’in de yardımıyla Sabra ve Şatilla Filistin Mülteci Kamplarında korkunç bir katliam yaptılar.

Yahudiler de Suçlarıyla Hesaplaşırlar.

Bir vakitler Boyut Yayıncılık'tan “Doğu Beyrut-Batı Beyrut” diye bir film dağıtılmıştı ülkemizde. Film, 1980"li yılların Lübnan İç Savaşı'nı anlamak için iyi bir örnekti. O dönem “Doğunun Paris'i” olarak bilinen Beyrut'un nasıl cıfıt çarşısına döndüğünü, savaşanların nasıl bir çıkar için savaştıklarını gözlememiz açısından iyi bir denemeydi. Günümüzde o filmin dağıtımı var mı; yoksa birkaç antikacıda numuneleri mi kaldı, bilmiyorum ama Lübnan hala sancılı, hala kanamalı bir hasta.

Şu günlerde adından sıkça bahsettiren bir yönetmen var: Ari Folman. İsrailli, humanist bir yönetmen olarak tanınıyor. Folman, Beşirle Vals -Vals ım Bashır'le 2008 En İyi Yabancı Altın Küre sinema ödülünü aldı. Film belgesel-animasyon tarzında. Bu tarzda dikkati çeken Persapolis ve Karanlığı Taramak adlı filmler geliyor aklıma. Son dönemde yaygınlaşan “noır film” akımının iyi örnekleri sayılan bu filmler, geleceğin sineması hakkında da fikir veriyor bizlere. Filmin konusuna gelince…

15-29 Eylül 1982 tarihlerinde Beyrut'a giren İsrail ordusu, İsrail yanlısı Falanjistler'in de yardımıyla Sabra ve Şatilla Filistin Mülteci Kamplarında korkunç bir katliam yaptılar. Bu katliamda çocukluğumun en zengin ekran elemanlarından ve her gece haberlerde mercedesinden inerken gördüğüm Beşir Cemayel neredeyse başroldeydi. Malum, Ariel Şaron da bu katliamdan sonra “Beyrut Kasabı” olarak bilindi. Ve hiçbir zaman savaş suçlusu olarak yargılanmadı! (Bir şikayet ve Belçika"da bir soruşturma dışında da hukuki bir işlem olmadı.)

Ari Folman yukarıdaki anlattıklarımı söylemiyor filminde. Zira film, o yıllara dair hafızasını kaybetmiş eski bir asker olan Ari Folman'ın geçmişiyle yüzleşme çabası. Bu nedenle takdire şayan; fakat “tek yanlı” bir bakış var. Yani “asker sancısı”. Aman orada ölenlerin derdi şuydu, kahretsin neden öldürdük, onlar da insan kardeşim… tarzı bir yaklaşım yok. Bu biraz da Orta Doğu hakkında film hazırlarken, söz söylerken, yazı yazarken “politik olmaktan” kurtulamamakla ilgili bir durum. Zira, savaş bitimsiz bir hâl almış durumda Orta Doğu'da. Taraflardan en sağduyulu “düşmanlar” da yarınlarını düşünmek, başlarına gelecekleri hesaplayarak adım atmak durumundalar.

Ari Folman, her ne kadar “kendi acılarıyla” yüzleşse, kişisel anlatısını yapsa da tarihe “Sabra ve Şatilla Katliamlarıyla” ilgili olarak bir not düşmüştür. İyi de etmiştir. En azından tutup da biz haklıydık, ordumuz sağolsun tarzı aptal bir yaklaşım sergilememiş, “humanistçe” yaklaşmıştır vakıaya.

 

Bir film mazlumların hakkını ne kadar teslim edebilir? Bir film zalimleri ne kadar kızdırabilir? Bu sorulara ilginç bir cevap vereyim: Gazze'ye saldırıyı onaylayan %95'lik İsrail halkı bu filmi beğenmiş! Muhtemelen, tanklarını ve uçaklarını animasyon şeklinde de beyaz perdede gördükleri için beğenmişlerdir. Yoksa, Hitlerle ilgili her satırın altını çizenler, Ariel Şaron'u da mı çizecekler zannetmiştiniz?!  Yahudiler de suçlarıyla hesaplaşırlar ama kendi bildikleri gibi!

 

http://www.kitabul.com/?git=video&fid=47&ktg=sinema

15.2.2009
Zeki Bulduk
Dunyabizim.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder